Bulanık suda yüzmek zorunda değiliz
Bahar Göçer*
Bulanık suda yüzmek muhtemelen balıkları korkutmuyor ama insanları endişelendiriyor. Belirsizliklerle dolu bir ortamda yaşamak insanı sıkıntılı bir ruh haline sokar. Olağan koşullarda kim bulanık suda yüzmek ister ki zaten. Suyun içinde ne olacağını, hangi canlıların olduğunu, derinliğini tahmin edemesek de en iyi seçenek yüzme isteğini bastırmak ve böyle bir suya girmektense kendimizi inançlı bir yerde tutmaktır. Neyse ki, tüm sular bu kadar bulanık değil ve insanlar berrak sularda sonsuz özgürlüğe dalabiliyor.
Çalışma hayatım boyunca birçok farklı firma ile etkileşimde bulundum. Büyük şirketlerden küçük şirketlere, hızlı büyüyen şirketlerden borç sarmalındaki şirketlere kadar çok çeşitlilik gördüm. Bir şirketin büyümesinin yaptığı işle orantılı olması gerektiğini düşünürken bunun çoğu zaman gerçekleşmediğini gözlemledim. Üretilen işin çok rağbet gördüğü bir piyasada şirketin büyüyemediğini, borç bataklığından ve talihsizliklerden kurtulamadığını gördüm. İnsan yaşayarak ve gözlemleyerek pek çok fikir edinebilir.
Şirketlerin iç işleyişi hakkında biraz bilgi sahibi olduğunuzda, aslında neden sorun yaşadıklarını anlayabilirsiniz. Çoğunlukla, sorunun kaynağı yönetimsel hatalardır. Türkiye’ye özgü bir tavır olarak birçok kararı tek kişi alıyor. Bazıları şirketi egolarını tatmin etmek için bir araç olarak görüyor. Çalışanlarını hiç umursamıyorlar, kendi keyfi davranışları için gelecekte tükenme riski taşıyan kaynakları heba etmekten çekinmiyorlar. Ne yazık ki kapitalizmde şirketlerle ilgili her şeyi yapma yetkisi şirket sahibine veriliyor ve şirketin geleceği tamamen o kişinin davranışlarına bağlı.
YÖNETİMDE TEK ADAM FORMÜLÜ
Herkesin her konuda bilgi sahibi olması veya her zaman doğru kararlar verebilmesi mümkün değildir. Bazı insanlar birden fazla kez gerçek kararlar vermekte özellikle zorlanırlar ki bu etkileşimci için oldukça endişe vericidir. Tanık olduğum bir şirketin sürecini anlatayım size; Baba ve oğul arasında bir güç mücadelesi vardı ve kimin sorumlu olacağı ve mali kaynakları kimin kontrol edeceği konusunda her zaman anlaşmazlıklar vardı. İş kolu keyifli ve faydalıyken, şirkette huzur yoktu ve çalışanlar mutsuzdu. İç güç çalkantıları üretim sürecini etkilemiş, üretimin ve işçilerin ihtiyaçları karşılanamamıştır. Bir işyerinde yönetim ekibinde yaşanan karamsarlık tüm çalışanları etkiler. İçeride dedikodular artar, geleceğin ne olacağına dair belirsizlikler artar. Aslında herkes kendi telaşıyla savaşır; “Bu şirket iflas edecek mi, devam edecek mi, devam ederse nasıl devam edecek, bana maaş ödenecek mi, burada çalışmaya devam edeyim mi?” Birçok soru zihinleri meşgul eder. Böylesine karmaşık zamanlarda geleceğin eserlerini üretenler bile eser üretmek istemiyor. Bir baba ve oğlunun nasıl bu kadar anlaşmazlığa düştüğünü ve şirketin başını bu kadar belaya soktuğunu anlamak zor.
ÇALIŞANIN KATILIMI FARK YARATABİLİR
Daha sonra oğul aynı iş kolunda başka bir şirket kurdu ve mevcut şirket babaya kaldı. Baba makine mühendisi, eski Toprak, başında “ben her şeyi bilirim” var. Gerçekten de yeterince bildiği bahisler var ama günümüz dünyasıyla uyum sağlayamadığı yönler de var. İl ile her şeye müdahale etme, her kararı kendi verme ve bilgisi olmadan şirkette uçmama kaygısı taşıyor. Çok okuyan ve araştıran biri değil, her sorunu çözsün. Diyelim ki çok şey biliyor ama yanlış kararlar alınıp hatalar yapıldığında kimse hesap soramaz ve eleştiremez. Çalışanlara, “Parayı öderim, ne dersem olur” diyor. Birçok şirket, işveren ne derse desin, aynen böyle yönetiliyor. Doğal olarak herkes her bahiste her şeyi bilemez. Bir merkeze gelip çalışanları ve eğitimli insanlarla sorumluluklarını paylaşırlarsa hızla büyüyecek ve ilerleyeceklerdir. Herkes kendi alanında karar verici olsa ve bu kararlar tartışılarak alınsa. Çalışanın uygun gördüğü konularda inisiyatif alması yeterli olmaz mıydı? Bazen, en köşede sessizce çalışan bir personel, büyük teklifler sunabilir ve değişime yol açabilir. Yeter ki tüm insanlar bu karar alma sürecine veya en azından fikir alma sürecine dahil olsun. Bir önceki cümlede “bazen” dediğim gibi aslında çoğunlukla işi bilen en iyi öneriyi getiriyor. Bu, makine başındaki operatör ile masa başında operasyonu planlayan için tamamen aynıdır. Evde bile bu kadar değil mi? Evin en küçük çocuğu bazen o kadar çok teklif getirir ki insanın aklı karışır.
SİYASETE KATILIM SORUNLARI ÇÖZEBİLİR
İş hayatındaki durum taraflar için de geçerlidir. Kaos ve kafa karışıklığı her zaman iş yapmalarını engeller. Bu belirsizlik insanların psikolojisini bozuyor. Partiler neden hep bu tek adam kargaşasına maruz kalıyor? Yukarıda saydığımız durumlar şirketlere ve şahıslara aittir ancak taraflar özel kurum değildir. Partinin başına kimin geçeceği konusu parti içinde tartışılırken biz etkisiz kalıyoruz. Koca bir ülkeye mal olan partilerin kararlarını neden bir iki kişi alıyor da insanlar etkisiz kalıyor? Başkan dediğimiz tabiri yanlış mı kullanıyoruz? Gerçekte bu partinin başı cumhurbaşkanı değil de tek adam mı? Durum gerçekten farklı; Ülkenin bir yerindeki operasyonun diğer bölgelerde örnek teşkil edecek şekilde gerçekleşmesi ve siyaset yapan, konuşan, yorumlayan bu kişilerin şirket yöneticileri gibi davranmaları anlamsız değil mi?
Özellikle beni en çok şaşırtan muhalefet partileri. Hep demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet gibi değerlerden bahsetmeleri, parti yönetimi ve işleyişi konusunda farklı bir tavır sergilemeleri ilginçtir. Partide görev alanlar böyle bir durumun olmadığını iddia edebilirler ama gerçekte demokratik, akılcı ve bilimsel temellere dayalı sistemli bir işleyiş yoktur. Bir kişinin fabrikayı batırıp batırmadığı bizi bir ölçüde ilgilendiriyor ama parti dediğimiz, oy verdiğimiz örgütler her iki tarafta da birbirine derinden bağlı. İstediğimiz şartlar ve bizim dünya görüşümüz, çalışma yöntemleri ve alacakları tavırlar söz konusu ama bizi yok sayıyorlar.
Bir işi yaparken en değerlisinin o işin gereklerini yerine getirmek olduğunu düşünüyorum. Yani işletmenin temel amacı ne olursa olsun, bu amacı gerçekleştirmek öncelik olmalıdır. Aynı şey bir parti için de geçerli; Asıl amaç, parti tüzüğünde belirtilen hedefleri ve hedefleri gerçekleştirmek olmalıdır. Ama demokrasi, hak ve hukuk gibi değerlerden bahsetmek ve parti sistemlerini bu düzenlemelere göre kurmak neden bu kadar zor anlamıyorum. Yoksa bu noktada çıkar ilişkileri doğruyu yapmanın önüne mi geçiyor?
BAŞKANIN GÜCÜ ORGANİZASYONUN ZAYIF YÖNÜ
Bir sandalyeye oturmak, oturan ve onun hürmetine o koltuğa tutunan kişiye pek çok hak getirir. Pozisyon sahibi olanların konuşma becerisine sahip olması ve işlerinde özgüven sahibi olması hiyerarşiye göre koltukları daha değerli hale getiriyor. Bu durumda mevcut insanlar kalkmaz, yeni insanlar gelmez ve koltuklar araç değil amaç olur. Kamuda, belediyelerde, parti iç işleyişinde ve hatta meslek kuruluşlarında emsal teşkil eden durumlar gözlemlenebilmektedir. Bu, iktidardakilerin kendi çıkarlarını savunma eğilimlerinin bir göstergesi değil mi?
Bu güç kargaşasını bir kenara bıraktığımızda nasıl bir sistem oluşturulabileceğini hayal edelim. Öncelikle herkesin iyi olduğu işlerde konumlandığı bir düzenleme yapılabilir. Yani bilgi ve liyakat esasına dayalı iş dağılımıdır. Her bahis, her meydan okuma açıkça tartışılır, tartışılır ve farklı bölümlerin görüş ve teklifleri dikkate alınır. Ego faktörü geri planda tutularak yapılacak işi en yeterli şekilde yapmak için motivasyon sağlanır. Bazen bir veya birkaç kişi sözcülük yapıp ön plana çıkabilir ama işin gereklerine uygun olduğu için kabul görür ama en değerlisi seçmenin ihtiyaçlarını ve sesini dinleyip aşağı düzey üyeler.
Benim gördüğüm kadarıyla tarafların çok güzel tüzükleri var. Bu düzenlemeleri okuduğumuzda, bu partiler iktidara gelirse harika bir dünyada yaşanacağını hayal ediyorsunuz. Ne yazık ki, pratikte durum böyle değil. Yine tam olarak şu noktaya parmak basacağım; İyi bir parti işleyişi için uygun bir parti kurgusu oluşturmak gerekir. Bu mekanizma, görev dağılımının belirlendiği bir yapı olmalıdır. Karar verme süreci, tek bir kişinin iradesine dayanmak yerine tartışma ve müzakere ile şekillenmelidir. Partililerle, seçmenlerle ve organik bağları olanlarla iletişime geçilmeli, fikirleri alınmalı ve sürece dahil edilmelidir. Gerektiğinde parti içi referandumlara başvurulmalıdır. Ayrıca koltukta kalma süreleri de sınırlandırılmalıdır. Herkes proje üretmek ve değişime katılmak için çok çalışmaya teşvik edilmelidir. Partideki her bireyin sorumluluk alması ve görevlerini yerine getirmesi esas alınmalıdır. İş ve proje yapma gerekliliği, herkesin yeteneklerinden yararlanmayı da beraberinde getiriyor. Ancak kimse bunu kendi çıkarları için kullandığı bir para kazanma aracı olarak görmemelidir.
DEMOKRASİ EKİP ÇALIŞMASI OLMALIDIR
Teknik konularda meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile yakın ilişkiler kurulmalıdır. Bu kuruluşlar, insanların sorunlarını en doğru tespit eden ve çözüm üreten kuruluşlardır. Sivil toplum kuruluşları, sınırlı kaynaklarla çok sayıda insanın hayatına dokunabilen yapılar olarak değerli bir rol oynamaktadır. Daha fazla kaynağa ve fırsata eriştiklerinde, daha büyük başarı elde etme potansiyeline sahip olurlar. Değerli olan bu örgütleri ciddiye almak ve onlarla işbirliği yapmaktır. Aslında bu STK’lardan çok şey öğrenilebilir. Çıkar ilişkisinden uzak ve topluma bir değer sunmayı amaçlayan bu kuruluşların yegâne amacının insanlara fayda sağlamak olduğu anlayışıyla iş yapma durumu bizlere ilham verebilir. Madem değişiklik istiyorsun. Yukarıdaki fikirler doğrultusunda samimi çabalarla önemli değişimler başlatılabilir. Bu fikirleri detaylandırmak ve çeşitlendirmek oldukça kolaydır.
Sonuç olarak, kendimizi tehlikeye atıp bulanık sularda yüzmemiz gerekmediğini anlamalıyız. Yapabileceklerimiz kesin, yukarıda bahsedilen yol elbette şiddetli bir yol ama bizi kurtaracak ve sorunlarımızı çözecek bir yol. Hatta sistematik bir yapı kurulup işletildiğinde mevcut kaos ve kaostan daha kolay ve verimli bir şekilde çıkılacağı muhakkaktır. Lütfen herkes için, gelecek nesiller için, bu ülkede yaşayanlar için, hayvanlar ve ağaçlar için bu güç mücadelesini bir kenara bırakalım ve herkesin emeğini ortaya koyacağı, gerekirse birlikte karar alarak sorumluluk alacağı bir değişimi başlatalım. Muhalefet isterse yapar.
*A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı